Bazen dünya o kadar gürültülü gelir ki konuşmaya cesaret edemeyiz. Bir siyasi kriz patlak verir, bir toplumsal hareket ivme kazanır ya da tartışmalı bir konu tüm gündemi kaplar ve biz söyleyecek sözümüz olmasına rağmen sessiz kalmayı tercih ederiz ya da zorunda hissederiz.
Muhtemelen sen de böyle bir an yaşamışsındır.
Sosyal medya uygulamasını açarsın, birbirinden farklı ve güçlü görüşle karşılaşırsın ve senin de eklemek istediğin bir şeyler olur.
Ama sonra bir duraksama hissi gelir. Kafandan şu sorular geçer:
Ya insanlar yanlış anlarlarsa?
Ya bu konuda yalnızca ben böyle düşünüyorsam?
Ya bu söylediklerim bazı ilişkilerimi zedelerse?
Uygulamayı kapatırsın. Hayatına devam edersin. Sessiz kalırsın.
Çünkü konuşmamak, çoğu zaman daha güvenli gelir.
İşte bize çok sıradan ve çok insani gelen bu an, Elisabeth Noelle-Neumann’ın 1974’te tanımladığı “Sessizlik Sarmalı – Spiral of Silence” teorisinin tam da odak noktasını oluşturur.
Sessizlik Sarmalı Nedir?
Sessizlik Sarmalı, insanların kendilerini azınlıkta gördüklerinde neden fikirlerini dile getirmekten kaçındığını açıklayan bir teoridir diyebiliriz en basit tabiriyle. Teorinin temelinde şu düşünce yatar: İnsanlar sosyal dışlanmaktan korkar.
Birçoğumuz, farkında olsak da olmasak da, çevremizdeki sosyal atmosferi gözlemleriz: insanlar ne düşünüyor, neler söylenebilir, neler sorun yaratır?
Kişi, görüşünün çoğunlukla örtüşmediğini hissettiğinde, tepki görmektense susmayı tercih eder. Bu durum tekrarlandıkça, baskın görüş daha yaygın ve güçlü görünmeye başlar. Oysa bu güç, gerçekten çok sayıda kişinin o görüşe sahip olmasından değil, ona karşı çıkanların sessizliğinden kaynaklanır. Bu da giderek derinleşen bir döngüye yani bir sarmala dönüşür.
Noelle-Neumann bu fikri ilk olarak geleneksel medya ortamları için geliştirmiştir; televizyon, gazete ve radyo gibi araçların toplumsal söylemi nasıl şekillendirdiğini inceler. Ancak günümüzde bu dinamik, çok daha güçlü şekilde sosyal medyada karşımıza çıkıyor.
Sosyal Medya Bizim İçin Bir İfade Alanı mı yoksa Duygusal Mayın Tarlamız mı?
Sosyal medya platformları teoride paylaşım ve ifade özgürlüğü üzerine kuruludur. Hiçbir editör yok, onay almaya gerek yok, herkesin bireysel bir mikrofonu var.
Ama pratikte bu özgürlük, görünmeyen baskılarla sınırlandırılıyor.
2014’te Pew Research Center tarafından yayınlanan bir araştırma, insanların sosyal medyada özellikle siyasi ve tartışmalı konularda fikirlerini paylaşma konusunda çekimser olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya katılanların çoğu, farklı görüşteki arkadaşlarından, aile yakınlarından veya takipçilerinden tepki almaktan çekindiğini belirtti.
Yani sosyal medya, herkesin konuşabildiği bir yer gibi görünse de, birçok kişi için aslında oldukça kırılgan ve stresli bir alan. Bir paylaşım yanlış anlaşılıp ters tepebilir. Bir yorum beklenmedik şekilde büyüyebilir. Yanlış bir kelime, yoğun tepkiyle sonuçlanabilir.
Bu nedenle insanlar, içlerinden geçenleri söylemeden önce bir bedel hesabı yapar. Duygusal, sosyal ya da profesyonel bedeli ağır geliyorsa, paylaşmak yerine sessiz kalmayı seçerler.
Sessizlik Sarmalı Azınlık Görüşleri Görünmez Hâle Getirir
Sessizlik Sarmalının sosyal medya üzerindeki etkilerinden en önemlisi şu: azınlıkta kalan görüşler, sanki hiç yokmuş gibi görünmeye başlıyor.
O görüşe sahip kişi sayısı azaldığı için değil, bu kişiler kendilerini ifade edemediği için. Görüşler dile gelmedikçe, toplumda bu düşünceleri taşıyan kimse yokmuş gibi bir algı oluşur. Bu durum yalnızca bireyleri değil, toplumsal iletişimi de etkiler.
Bir fikir konuşulmadığında, insanlar o fikirle ilgili düşünemez, tartışamaz, dönüşemez. Ve bu da sosyal medyanın demokratik potansiyelini kısıtlar.
İşin ironik yanı şu ki sessiz kalan birçok insan aslında oldukça bilinçli, düşünceli ve hassastır. Konuya ilgisiz olduklarından değil, yanlış anlaşılmaktan ya da yalnız kalmaktan korktukları için konuşmazlar. Ama aynı korkuyla birçok kişi sessiz kaldığında, herkes yalnız olduğunu sanır. Ve sessizlik büyür.
Sessizlik de Bir Mesajdır
Bu noktada unutmamamız gereken önemli bir şey var, sessizlik de bir mesajdır.
Sosyal medyada dijital kimliğin, sadece ne söylediğinle değil, neye sessiz kaldığınla da şekillenir.
Elbette sırf konuşmuş olmak için de her konuda konuşmak zorunda değiliz. Sessizlik bazen bilinçli bir sınır koyma, düşünme ya da saygı göstermek anlamına gelir. Ancak sessizlik korkuya ya da belirsizliğe dayanıyorsa, bu seni yanlış yansıtabilir.
Özellikle bir kişisel marka inşa ediyorsan, bir proje yürütüyorsan ya da içerik üretiyorsan, insanlar seni yalnızca söylediklerinle değil, söylemediklerinle de anlamlandırır. Ve bu noktada netlik eksikse, dijital görünümün “soğuk”, “belirsiz” ya da “tepkisiz” algılanabilir.
Bu yüzden soru şu olabilir:
Sessizliğim beni koruyor mu, yoksa kendimi ifade etmemi mi engelliyor?
Kişisel Marka ve İçerik Üreticileri İçin Ne Anlama Geliyor?
Bir şeyler üreten, paylaşan, bir marka ya da fikir inşa eden biriysen, Sessizlik Sarmalını bilmen önemlidir. Çünkü zamanla attığın her adım, ya da atmadığın, bir fikirle ilişkilendirilir.
Bu, her konuda konuşman gerektiği anlamına gelmiyor demiştik. Ama neden konuşmadığını farkında olarak susman, seni daha bilinçli bir içerik üreticisi yapar.
Ne söylemek istediğini, neyi özellikle söylemek istemediğini ve nedenini bilmek; sosyal medyada var olmanın temelidir.
Birçok içerik üretici, içten içe “sessizlik yorgunluğu” yaşar. Söylemek istediği şey vardır, ama ortam gergin olduğu için konuşamaz. Bu noktada önemli olan, yüksek sesle değil, net bir duruşla var olmayı seçmek.
Sessizlik Sarmalı bize şunu hatırlatır:
Toplumsal baskı gerçektir. Ama bunu fark ettiğimizde, daha bilinçli tercihler yapabiliriz.
Sessizlik İnsanidir
Sessiz kalmak, doğal bir insani reflekstir. Her şeyi söylemek zorunda değiliz. Zaman zaman durup dinlenmek, geri çekilmek, susmak gerekir. Bu, bazen kendimizi korumanın da bir yoludur.
Ama sessizlik alışkanlığa dönüşürse, yalnızca bireysel değil, toplumsal düşünceye de zarar verir. Çünkü dile gelmeyen her fikir, toplumun eksik kalan bir parçası olabilir. Ve çoğu zaman, en çok korktuğumuz şeyleri söylemek, başkalarının da yalnız olmadığını fark etmesini sağlar.
Eğer sen de bir süredir bir şeyleri içinden geçiriyor ama paylaşmıyorsan, bil ki yalnız değilsin. Senin gibi düşünen başkaları da var. Belki onlar da aynı sebepten susuyor.
Ve belki artık o sessizliğe biraz alan açmanın zamanı gelmiştir.
////////////////////////////////////
Kaynak: https://www.pewresearch.org/internet/2014/08/26/social-media-and-the-spiral-of-silence/
Noelle-Neumann, E. (1974). “The Spiral of Silence A Theory of Public Opinion.” Journal of Communication 24(2): 43-51.↩