Bazı markalar vardır, tam bir “ebedi yıldız.” Hani ne yapsalar parlıyor, zaman geçse bile adlarından söz ettiriyorlar. Ama gel gör ki, bazıları da bir dönemin yıldızı olup tarih sahnesinden “tozlu raflar” bölümüne terfi ediyor. Peki bu işin sırrı ne? Neden bazıları yıllar sonra bile gençlik iksiri içmiş gibi capcanlı kalırken, diğerleri “Bir zamanlar ben de…” diyerek nostalji köşelerine çekiliyor?
Cevap basit ama aynı zamanda oldukça büyülü: yenilikçilik ve stratejik vizyon. Bu sadece şirketler için geçerli değil, bizzat sizin gibi kendi kişisel markasını yaratmaya çalışanlar için de altın değerinde bir ders. Eğer değişime ayak uydurmaz, bir parça yaratıcılıkla kitlelerin kalbine dokunmazsanız, “internette kaybolan son kullanıcı” olmanız işten bile değil.
Ve tam da burada sahneye kim giriyor dersiniz?
Tabii ki Nintendo!
130 yıllık bir şirket düşünün; Japonya’da oyun kartları yaparak başlıyorlar, sonra gel zaman git zaman video oyun sektörüne yön veriyorlar. Yani “küllerinden doğmak” deyiminin canlı kanıtı. O zaman bir kahve alın, arkanıza yaslanın, bu yazıda Nintendo’dan neler öğrenebileceğimizi konuşalım. 🎮
Değişime Direnmek Değil,
Değişimle “Dans” Etmek Lazım
Dijital çağ, tam bir değişim fırtınası. Düşünsenize, daha dün selfie çubuğu alıyorduk; bugün artık “hangi yapay zeka uygulaması daha iyi” diye konuşuyoruz. Nintendo da bu fırtınanın tam ortasında savrulmuş bir marka aslında. 1980’lerde NES ve Game Boy ile zirveye çıkmışlar, tam “Biz olduuuk!” derken 2000’lerde büyük bir çakılma yaşamışlar. Xbox ve PlayStation gibi devlerle yarışırken bir ara adeta “ortalıkta top çevirir” hale gelmişler.
Ama Nintendo pes etti mi? Tabii ki hayır! (Eğer pes etselerdi bu yazının konusu başka bir şirket olurdu, değil mi?) Onlar değişime direnmeyi bırakıp onunla tango yapmayı seçti. 2006’da çıkan Wii ile tüm oyun dünyasına “Bakın, öyle yapılmaz böyle yapılır” dediler. Hareket algılayıcı kontrollerle herkesi koltuğundan kaldırdılar; aileleri, hatta “ben oyun sevmem” diyen teyzeleri bile dans ettirdiler. Wii’den sonra 2017’de Switch’i çıkardılar ve yine sektörü devrim niteliğinde bir değişime sürüklediler. Switch, “Taşınabilir mi? Televizyonla mı oynanır? Neden ikisi birden olmasın?” diyerek oyun severlere adeta çifte kavrulmuş bir lezzet sundu.
Çıkaracağımız Ders ne?
Değişimle kavga etmeyin, onunla dans edin.
Hedef kitlenizin ne istediğini anlayın ve buna uygun çözümler geliştirin. Eğer aynı eski yöntemlerle devam ederseniz, bir noktada “benim başıma bu işler neden geldi?” diye düşünmeye başlayabilirsiniz. Ama değişime açık olursanız, işler bambaşka bir noktaya gelebilir.
Yenilikçilik:
“Pasta Keserken Farklı Bir Şey Denesek mi?” Stratejisi
Nintendo, rakiplerinin “daha güçlü grafik kartı yapalım, daha hızlı işlemci koysun” gibi işler peşinde koştuğu bir dönemde, eğlenceye odaklandı. Öyle ya, herkes aynı pastayı keserken Nintendo kalkıp “Biz bu pastayı tavaf edelim, sonra da dikey keselim” dedi. Wii ve Switch gibi cihazlarla, sıradanlığı reddettiler ve kitlelere “Yepyeni bir deneyim nasıl olurmuş görün!” mesajını verdiler.
Kişisel markanızda da bu yöntemi uygulayabilirsiniz. Rakiplerinizi kopyalamak yerine, kendinize şu soruları sorun:
- “Beni benzersiz yapan ne?”
- “Benim hikayem, başkalarınınkinden nasıl farklı?”
- “İnsanlara unutulmaz bir deneyim sunmak için ne yapabilirim?”
Unutmayın, herkes aynı şeyi yapıyorsa, sizin farklılaşmanız gerekiyor. Örneğin, herkes fotoğraf paylaşıyorsa, siz yaratıcı bir video yapabilirsiniz. Herkes ciddi içerikler üretiyorsa, biraz mizah katıp işleri eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Nintendo’nun yaptığı tam olarak bu! Çünkü klişeleri kırmak, insanların dikkatini çekmenin en etkili yollarından biridir.
Hedef Kitleni “Okumak” = Gizemli Duruşunu Bozmak
Hedef kitlenizi anlamak, markanızın temel taşıdır. Ve hayır, bu iş “Ben onları hissediyorum” diyerek olmaz. Nintendo burada da dersini iyi çalıştı. Wii’yi geliştirirken, oyunların sadece gençlere hitap etmediğini fark ettiler. Hedef kitlelerini genişleterek aileleri, çocukları, hatta yaşlıları da kapsayacak bir ürün sundular. O hareket algılayıcı kontrolleri kim unutabilir ki? Anneler, babalar, dedeler bile ellerine kumanda alıp oyun oynamaya başladı.
Kişisel markanızda da kitlenizi anlamak için yapmanız gerekenler basit:
- Sosyal Dinleme: Sosyal medyada neler konuşuluyor, hangi konular trend oluyor? Bunları öğrenin.
- Geri Bildirim: İnsanlara sorun! Ne istiyorlar, sizden ne bekliyorlar? Anket yapın, DM’lerden gelen yorumları okuyun.
- Etkileşim: İnsanlarla konuşun. Samimi olun. Robot gibi görünmek yerine, onların dünyasına dokunun.
Hedef kitlenizi anlamadan onlara hitap edemezsiniz. Kendi deyimimle söyleyecek olursam, hedef kitleniz sizin oyun haritanızdır. Onu kaybederseniz, büyük bir labirentte kaybolursunuz.
Hikayenizi Anlatın, İnsanları Güldürün, Düşündürün, Onlarla Bağ Kurun
İnsanlar hikayelere bağlanır. Kimse mükemmel olmadığınızı bilmekten gocunmaz; aksine, bu sizi daha da sempatik yapar. Nintendo’nun başarısızlık hikayelerinden sonra yeniden zirveye çıkışı, ilham verici bir dönüşüm hikayesidir.
Siz de kendi markanızda hikayenizi anlatın:
- Neden başladınız?
- Hangi zorluklardan geçtiniz?
- Size “pes etme” dedirten şey neydi?
Ayrıca, mizahı asla küçümsemeyin. Herkes mükemmel bir makine gibi görünmek istiyor ama kimse öyle değil. Hatalarınızı paylaşmaktan korkmayın; çünkü insanlar samimiyete bağlanır.
Nintendo’dan Biraz İlham Alalım
Kendine Güven!
Hayat bir oyun ve sizin bu oyunda kuralları belirleme şansınız var. Tıpkı Nintendo gibi, pes etmeyin, değişime ayak uydurun ve her zaman bir adım önde olun. Bugün bir adım atın; hikayenizi dünyaya anlatın, hedef kitlenize ulaşın ve sizi farklı kılan özelliklerinizi gururla sergileyin.
Yenilikçi olmak zor ama bir kez başardığınızda, sizin için kimse “Game Over” diyemez! 🕹
——–
Metinde marka adı geçtiği için zorunlu olarak #reklam etiketi eklenmiştir.
Ancak bu yazı, herhangi bir reklam ya da işbirliği içermemekte olup yalnızca durum analizi ve içgörü paylaşımı amacıyla hazırlanmıştır.